2019 Yılı İstinaf Sınırı Bam Kararlarına Karşı Temyiz Sınırı Temyiz İsteminde Duruşma Sınırı Senetle İspat Sınırları

Zamanaşımına Uğrayan Bono Delil Başlangıcıdır

Hukuk Genel Kurulu 2017/937 E. , 2021/357 K.

Zamanaşımına uğrayan bir bono kambiyo senedi vasfını kaybettiği için kambiyo hukukunun tanıdığı özel imkânlardan yararlanamayacak ve hatta adi senede dahi dönüşemeyecektir. Zira zamanaşımına uğrayan bono fiziki olarak ortada olsa bile maddi hukuk anlamında artık hiçbir şey ifade etmemekte sadece ispat hukuku alanında delil başlangıcı olarak kabul edilmektedir (Öztan, s. 878; Kendigelen/Kırca, s. 264). Bu itibarla zamanaşımına uğrayan bono adi senede dönüşmeyeceği için, alacağın ispatı açısından tek başına yeterli olmayacak, bununla birlikte sadece HMK’nın 202. maddesi kapsamında bir (yazılı) delil başlangıcı olarak kullanılabilecektir.

HMK’nın 202/2 maddesine göre iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belge, delil başlangıcı sayılır. Zamanaşımına uğrayan bono, delil başlangıcında bulunması gereken tüm unsurları taşımaktadır

Bu nedenle zamanaşımı nedeniyle kambiyo vasfını kaybeden bonoya dayanma imkânı olmayan hamil, temel ilişkiye dayanarak açılan davalarda, zamanaşımına uğrayan bonodan delil başlangıcı olarak yararlanabilir ve senetle ispatı gereken bir hukuki işlem hakkında iddiasını tanık dinleterek veya başka delillerle ispat etme imkânına sahip olur (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun, 25.12.2019 tarihli ve 2019/1 E., 2019/8 K. sayılı kararı).

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davada, zamanaşımına uğramış bonolardan kaynaklanan icra takibine ilişkin itirazın iptali talep edilmiştir.

Davacı vekili 30.09.2011 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili ile davalının 2003 yılında kömür ticareti yaptıklarını, taraflar arasında yapılan anlaşma gereğince kömürün davalıya teslim edildiğini, davalının ise ücret ödeme yükümlülüğünün bir kısmını nakit, bir kısmını bono düzenleyerek yerine getirdiğini, ancak bonoların bir kısmının ödenmiş olmasına rağmen davaya konu icra takibinin dayanağı olan üç adet bononun karşılığının ödenmediğini ileri sürmüş; davalı vekili müvekkilince daha önce ödenen senetlerin kötü niyetle davacı tarafça icraya konulduğunu belirterek ödeme emrine itiraz etmiş; 30.11.2011 tarihli cevap dilekçesinde ise, taraflar arasında bir kömür ticareti yapılmış olduğunu ve alacağa konu senetlerin bu ticaret kapsamında davacı alacaklıya verildiğini, müvekkilinin teslim almış olduğu kömüre karşılık davacı alacaklının da kabul ettiği üzere nakit ödeme yaptığını, davacı alacaklıya verilen bonoların ise davacıya sipariş edilen ancak müvekkiline teslim edilmeyen kömüre ilişkin olduğunu bildirmiştir.

Aksi kararlaştırılmadıkça alım-satım ilişkilerinde alıcı ile satıcının edimlerini aynı anda eda etmelerinin esas olduğu da nazara alındığında; davalının açıklanan savunmaları, borcun kaynağını oluşturan olgunun (satım akdinin) ve bundan doğan borcun varlığının kabulünü ve aynı zamanda borcun ödendiğini de içermektedir. Bu durumda, davalı borcu ödediğine ilişkin savunmasını kanıtlamakla yükümlüdür. Eş söyleyişle, somut olayda ispat külfeti davalıya aittir.

Davacı, davalının bu kabul beyanı nedeniyle alacağının varlığını kanıtlamak yükümlülüğünden kurtulmuş; buna karşılık davalı, borcu ödediğini kanıtlamakla yükümlü hâle gelmiştir. Ayrıca davalı taraf dava konusu bonoların davacıya sipariş edilen ancak kendisine teslim edilmeyen kömüre ilişkin verildiğini de savunduğuna göre bu iddiasını da ispatlaması gerekir.

Genel Gaziantep Avukat Ali Tumbas 30 1

Niçin Gönderildiği Anlaşılmayan Havalenin Dekontu Yazılı Delil Başlangıcı Değildir

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2017/710 E. , 2019/11468 K

Havale dekontunda gönderilen paranın ne için gönderildiğinin yazılı olduğu durumda, söz konusu dekontun ödünç ilişkisini kanıtlamaya yeterli olmamakla birlikte yazılı delil başlangıcı olarak kabulü gerektiği, bundan dolayı davacı tarafından gönderilen banka ödeme dekontunun HMK 202. Maddesi gereğince yazılı delil başlangıcı olarak kabul edildiği, davacı tarafın bildirmiş olduğu tanığın beyanına itibar edilerek mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Davacının davasına dayanak yaptığı banka makbuzu, dava dışı …‘ya ait olan hesaba yapılan havaleyi göstermektedir.

Havale üzerinde bu paranın borç olarak verildiğine dair açıkça bir ifade yoktur. Yani, borç olarak gönderildiği iddia edilen para, davalının hesabına değil, davadışı 3. bir şahsın hesabına gönderilmiştir. Hal böyle olunca, somut olayda davacının dayandığı belge yalnız başına borç verildiğini ispata yeterli değildir.

Zira kural olarak havale bir ödeme aracı olup, havale belgesinde paranın borç olarak gönderildiğinin belirtilmesi gereklidir. Aksi halde gönderilen havalenin bir borcun ödenmesi amacıyla gönderildiği karine olarak kabul edilmelidir. Borç ödeme belgesi olan havale nedeni ile alacaklı olduğunu davacı ispat etmelidir.

Zira havalenin yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilmesi mümkün olmayıp bu uyuşmazlıkta miktar itibari ile tanık dinlenilemez. Öyle ise davacı davasını kanıtlayamamıştır. Hal böyle olunca, mahkemece ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kabulüne dair verilen karar usul ve yasaya aykırı olup, bozma sebebidir.

22.HD., E. 2017/30983 K. 2020/7086 T. 18.06.2020
Esas No.: 2017/30983
Karar No.: 2020/7086
Karar tarihi: 18.06.2020
MAHKEMESİ : … 8. Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalı vekilince istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 18/06/2020 Perşembe günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına vekili Avukat ….ile karşı taraf adına vekili Avukat … geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

YARGITAY KARARI

Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili özetle, müvekkilinin 09/06/1997 tarihinden 16/02/2015 tarihine kadar kesintisiz olarak işçi olarak davalı işyerinde çalıştığını, sendikal nedenlerden dolayı iş akdine son verildiğini, feshin haklı bir sebebe dayanmadığını, bu nedenle kıdem ve ihbar tazminatı ile eşit davranma borcuna aykırılıktan kaynaklanan tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabının Özeti: Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı gerekçeyle kıdem ve ihbar tazminatlarının kabulüne, ayrımcılık tazminatı isteminin reddine karar verilmiştir. İstinaf başvurusu : İlk derece mahkemesinin kararına karşı taraflar istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti : Bölge Adliye Mahkemesince, davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, davacının istinaf başvurusu kabul edilerek kıdem ve ihbar tazminatlarına ilaveten ayrımcılık tazminatı isteminin de kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz: Bölge Adliye Mahkemesinin kararına karşı davalı vekili temyiz kanun yoluna başvurmuştur.

Gerekçe: 1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Eşit davranma ilkesi tüm hukuk alanında geçerli olup İş Hukuku bakımından işverene işyerinde çalışan işçiler arasında haklı ve objektif bir neden olmadıkça farklı davranmama borcu yüklemektedir.

gaziantep avukatları

Bu bakımdan işverenin yönetim hakkı sınırlandırılmış durumdadır. Başka bir ifadeyle işverenin ayrım yapma yasağı işyerinde çalışan işçiler arasında keyfi biçimde ayrım yapılmasını yasaklamaktadır. Bununla birlikte eşit davranma borcu tüm işçilerin hiçbir farklılık gözetilmeksizin aynı duruma getirilmesini gerektirmemektedir. Bahsi geçen ilke eşit durumdaki işçilerin farklı işleme tabi tutulmasını önlemeyi amaç edinmiştir.

Öte yandan anılan ilke hakların sınırlandırılmasına yerine korunmasına hizmet eder. Eşitlik İlkesi ise en temel anlamda Anayasa’nın 10. ve 55. maddelerinde de ifade edilmiş, 10. maddede “Herkes, dil, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” kuralına yer verilmiştir. 55. maddenin kenar başlığı ise “Ücrette Adalet Sağlanması” şeklindedir.

Bundan başka eşit davranma ilkesi, İnsan Hakları … Bildirgesi, … İnsan Hakları Sözleşmesi, … Sosyal Şartı, … Ekonomik Topluluğu Andlaşması, Uluslararası Çalışma Örgütünün Sözleşme ve Tavsiye Kararlarında da çeşitli biçimlerde ele alınmıştır. 4857 sayılı İş Kanunu sistematiğinde, eşit davranma borcu, işverenin genel anlamda borçları arasında yerini almıştır. Buna rağmen eşitlik ilkesini düzenleyen 5. maddede her durumda mutlak bir eşit davranma borcu düzenlenmiş değildir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 5. maddesinin ilk fıkrasında, dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi sebeplere dayalı ayrım yasağı getirilmiştir.

Belirtilen bu hususların tamamının mutlak ayrım yasağı kapsamında ele alınması gerekir. İşverenin eşit davranma borcuna aykırı davranmasının yaptırımı yine 4857 sayılı İş Kanunu’nun 5. maddesinin 6. fıkrasında düzenlenmiştir. Anılan hükme göre işçinin dört aya kadar ücreti tutarında bir ücretten başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep imkanı bulunmaktadır. Bu genel açıklamalar ışığında temyiz itirazlarının değerlendirilmesi gerekmektedir. Somut uyuşmazlıkta Bölge Adliye Mahkemesince eşit davranma borcuna aykırılıktan kaynaklanan ayrımcılık tazminatı isteminin kabulüne karar verilmiş ise de, karar dosya içeriğine uygun düşmemektedir.

Eşit davranma borcuna aykırılıktan kaynaklanan ayrımcılık tazminatına hükmedilebilmesi için, İş Kanunu’nun 5. maddesinde belirtildiği üzere “dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı” olarak ayrımcılık yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte somut olayda davacı tarafından ayrımcılık yapılmasının sebebine ilişkin bir iddia ileri sürülmediği gibi ayrımcılık tazminatına hükmedilmesini gerektirecek şekilde bir sebep de kanıtlanamamıştır.

Bu itibarla davacının ayrımcılık tazminatı isteminin reddine karar verilmesi gerekmektedir. Anılan hususlar gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde Bölge Adliye Mahkemesince hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, davalı yararına takdir edilen 2.540,00 TL duruşma vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 18/06/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bu konu hakkında benzer makaleler için tıklayın

Avukatlarımızın Yazısını Oylar mısınız?

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Call Now

Scroll to Top
WhatsApp
Avukata Soru Sor
Merhaba, daha fazla bilgi için, konusunda uzman avukat ile görüşmek ister misiniz?